Görsel: Dünya Gazetesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan "faiz sebep enflasyon sonuçtur" fikrini ortaya attığında dolar 2.3 liraya yükselmişti ve faizler %6 seviyesindeydi. Dönemin Merkez Bankası Başkanı Cumhurbaşkanını bu fikrinden vazgeçirmek üzere gittiği sunumda şu uyarıyı yaptı. "Enflasyonu indirmeden faizi indirirsek dolar 3 lira olur." Düşünün ki o dönem doların 3 lira olması kabus senaryosuydu. Bugün dolar 8 lirayı aştı ama Erdoğan "faiz sebep enflasyon sonuçtur" inadını aşamadı. Bu konuya bir nokta koymanın vaktidir.
Öncelikle şu iddiayı ele alalım. Faiz enflasyona sebep olur mu? Cevabı belkidir. Enflasyonu yaratan en önemli faktör ürünlerin maliyetlerindeki artıştır. Faizlerin artması şirketlerin faiz yükünü artırır. Bunun sonucunda finansal maliyetler artar ve bu da ürünün satış fiyatına etki edebilir. Yani şirket büyümek için veya geçmiş borçlarını çevirmek için kredi aldığında, eskiye oranla daha fazla faiz ödeyecektir. Bu ek maliyeti de satış fiyatlarına yansıtır. Ancak yüksek faiz sektörel bir fiyat artışı yaratır gibi bir sonuca da ulaşamayız çünkü kredi kullanmayan, kendi sermayesi ile büyümüş şirketlerde tam tersi bir durum söz konusudur.
Kasalarında birikmiş dönem kârı olan, bir diğer deyişle nakit fazlası olan bu tip şirketler, faizlerin artışından finansal gelir elde ederler. Bu tip şirketler, ürün fiyatlarını artırmak yerine, rekabette öne çıkmak ve rakiplerin pazar payını kapmak için fiyatlarda indirime bile gidebilir. Bunun sonucunda sektördeki bazı oyuncular küçülür, bazıları büyür ama fiyat artışı kesin değildir. Hangi koşulda olursa olsun finansal giderler ürün fiyatını direkt olarak belirlemez.
Yüksek faizin en olumsuz etkisi borçlanmayı zorlaştırmasıdır. Konut, otomobil gibi büyük yatırımlar düşer. Telefon, televizyon, bilgisayar gibi büyük bölümü taksitle alınan tüketimler azalır. Ayrıca sanayi yatırımları da düşer. Faize ilişkin doğru cümle "Yüksek faiz tüketimi ve yatırımları azaltır" olmalıdır. Ancak yüksek faiz yüksek enflasyona sebep olmaz. Tam tersi söz konusudur. Yüksek enflasyon sebep, yüksek faiz neticedir. Yani faizleri düşürmek için enflasyonun düşmesi mecburidir. Bu sebeple Merkez Bankası için enflasyon hedef, faiz ise bu hedefe ulaşmak için bir araçtır.
Enflasyon için asıl belirleyici unsur, hammadde, enerji ve işçilik giderleri gibi maliyetlerdir. Bir yoğurt üreticisini ele alalım. Bu yoğurt üreticisi sütü alır, tesisinde işler, paketler ve tüketiciyle buluşturmak üzere farklı bölgelere ürünü nakleder.
Süt fiyatı, paketleme fiyatları, işçi ücretleri, nakliye ücretleri, mazot, elektrik ve doğalgaz gibi enerji fiyatları ürünün fiyatına direkt olarak etki eder.
Bu saydığım maliyet kalemleri faizden ziyade direkt olarak döviz kurlarına bağlıdır çünkü Türkiye'de üretilen ürünlerin büyük bir kısmı ithalata bağımlı. Döviz artarsa, yem fiyatları artacağı için süt fiyatları da artar. Döviz artınca nakliye ve enerji giderleri de artar. Döviz artınca plastik hammadde artacağı içi paketleme maliyetleri de artar. Ve bu maliyetler tüm üreticiler için artar. Fiyat artışı kaçınılmazdır.
Sonuç olarak döviz artışı, faiz artışına kıyasla çok daha hızlı ve yüksek bir enflasyona sebep olur.
Merkez Bankası bu gerçekle hareket ettiği için faizi enflasyonun temel belirleyicisi olan döviz kurlarını eden bir araç olarak kullanır. Öncelik faizleri düşürmek değil, enflasyonu düşürmektir. Çünkü enflasyon düşmezse, faizleri düşürmek de mümkün olmaz. Ancak Erdoğan mümkün olduğunu düşünüyor. Peki bu denenirse ne olur? Faizleri baskılamak TL'ye olan ilgiyi azaltırken, dövize olan talebi artırır. Bunun sonucunda artan döviz kurları enflasyonun daha da artmasına sebep olur ve piyasalar dengeye kavuşamaz. Faizleri baskılamanın, döviz kurlarını nasıl kontrolden çıkarttığını, bunun nasıl enflasyon yarattığını son 5 yılda defalarca gördük.
Naci Ağbal'ın faizleri %19'a çıkarmasının sebebi de dövize olan talebi azaltarak dövizin düşmesini sağlamak ve böylece girdi maliyetlerini düşürerek enflasyonu tek haneye indirmekti. Döviz kurlarını etkileyen birkaç etken var. Birincisi enflasyondur. Enflasyonu fiyat artışı olarak okuyoruz ama aslen Türk Lirasının değer kaybını ifade eder. Enflasyon yükselirken dövizin düşmesi ekonomi biliminin temeline aykırıdır. Ancak ekonomi sadece mevcut gerçekleri değil, beklentileri fiyatlar ve Merkez Bankası da beklentileri yöneterek fiyat istikrarı sağlar. Merkez Bankasının faiz oranlarını %17'den %19'a artırması gelecek beklentilerini değiştirmek üzeredir. Faizlerin yükselmesi şu beklentiler zincirini oluşturur.
Döviz mevduatlarının çözülerek TL mevduatlarına dönüşür.
Dövizden TL'ye geçiş döviz kurlarını aşağı çeker.
Dövizin değer kaybetmesi üreticinin girdi maliyetlerini düşürür ve ürün fiyatları geriler.
Ürün fiyatlarının düşmesi enflasyonu düşürür.
Enflasyonun düşeceği, yani Türk Lirasının değer kaybetmeyeceği yönündeki beklenti yerli yatırımcıların döviz bozdurup TL almasına yol açar. Bu beklentiler yabancı yatırımcı için de garantili bir gelir anlamına gelir. 100.000 doları olan bir yabancı yatırımcı 7.20'den dolarını bozdurur ve %19 üzerinden faize yatırır. 8 ay boyunca faizde değerlenen 720.000 TL'si yıl sonunda 810.000 TL olacaktır. Bu arada dolar kuru da yıl sonu hedefi olan 7 TL'ye geriler. Yıl sonunda, 810.000 TL'si ile 7 TL'den dolar alan yabancı yatırımcının elinde 115.000 dolar vardır. Yani 8 ayda, dolar üzerinden %15 kazanmıştır ki bu oran ABD'de kazanabileceğinin 10 katından fazladır. Evet bu senaryoda yüklü bir faiz vermiş oluyoruz ama kazancımız çok daha fazladır.
Bu senaryo gerçekleşseydi, yıl sonuna geldiğimizde döviz kurlarının düşmesi enflasyonun %5'e gerilemesini sağlayacaktı. %4 reel faizi sürdüreceğimizi düşünürsek faizler %19'dan %9'a gerileyecekti. CDS'ler (credit default swap) en az 100 puan gerilyecek, Türkiye'nin dış borç için ödeyeceği faiz yıllık 5 milyar dolar azalacaktı. Ama en önemlisi Merkez Bankası, piyasananın beklentisini gerçekleştirmiş ve güven sağlamış olacaktı. Böylece hem yerli hem de yabancı yatırımcı üzerindeki yönlendirme etkisini yeniden kazanacaktı.
Bütün bunlar olacağına Erdoğan bir gece ansızın Naci Ağbal'ı görevden aldı. Türkiye'yi geri döndüremeyeceği bir dengesizliğe sürükledi. Merkez Bankasının güvenilirliği de yatırımcıyı üzerindeki yönlendirme etkisi de sıfıra indi. Erdoğan'ın piyasaları dengeye kavuşturmak ve ekonomiyi düze çıkarmak için tek bir silahı kaldı. O da istifa etmek!
Comments